Mutlu Olmak Polyannacılık mı?

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Mutsuz olmayı, suna buna söylenmeyi, karamsarlıgı
öylesine derinden ögrenmisiz ki, "Bu ülkede yasanmaz" ve
nihayet "Batsın bu dünya" demeye hakkımız oldugunu
düsünüyoruz sonuçta. Ve daha da kötüsü, iyimser birini
gördüklerinde canları sıkılıyor kötümserlerin, adeta "Suna
bir sey söyleyeyim de keyfi kaçsın" diyorlar içlerinden.
Yıllardır seminerlerimde iyimser olmanın öneminden söz
ettigimde en az bir kisi çıkıp "Hoca iyi de o zaman bu
polyannacılık olmaz mı?" der. Bu karamsarlıga prim veren
bakıs tarzı beni üzüyor. Simdi söz konusu cümleye tekrar
bakalım:
"(yimserlik, küçük seylerden mutlu olmak polyannacılık
sayılmaz mı?"
Bu görüste, sanırım iki hata var. Birincisi "iyimserlik
esittir polyannacılık" iddiasıdır ki bu dogru degildir,
ikincisi böyle söylendiginde polyannacılıgın kötü bir sey
oldugu varsayılmaktadır. Polyannacılıgın kötü oldugunu
kim söyledi?

Polyannacılık, kayba ugradıgımızda, elimizde kalanları
fark etme ve sevinme becerisidir. Polyannacılık bir
psikolojik savunma mekanizmasıdır, asırı olmadan yerinde
kullanıldıgı sürece, kisiyi kaygıdan, sıkınadan korur,
kisinin yarına kalma ihtimalini artırır. Polyannacılık,
kendini avutmak degil, bardagın dolu yanını fark etmektir.
Diyelim ki birisi bir bacagını kaybetti. Süphesiz bu kötü
bir durumdur. Ancak bu kisinin önünde iki yol uzanır:
Birinci yol, bir bacak gittigi için yasamdan elini çekmek,
sürekli üzülmek, artık hiçbir seyden keyif almamaktır,
ikinci yol ise sudur: Kisi eger geriye dönüs yoksa, mevcut
durumu kabullenir, elinde kalan bacak için sevinir,
yasamdan elini çekmez, yasama sevincini kaybetmez,
ikinci yol polyannacılıktır. Polyannacının ömrü, birinciye
oranla daha kaliteli geçer.
Polyannacı tavır, Çin atasözünü hatırlatıyor. Söyle demis
Çinli:

Tanrım, bana degistirebilecegim seyleri degistirme gücü ver.
Degistiremeyecegim seyleri Kabullenmemi sagla, İkisini ayırt edebilmem için de akıl ver.


Degistiremeyecegimiz kayıplar karsısında, yasama
sevincimizi kaybetmemek polyannacılıktır. Karamsarlıga
oranla da herhalde daha gerçekçi bir tavırdır.
Bir toplantıda polyannacılıgı tartısıyorduk, bir dostum
sunları anlattı:
"Üç yegenim vardı. Marmara depreminde üçü de enkaz
altındaydı. Bir tanesine ulastık, çıkardık, ölmüstü.
Mahvolduk. Daha sonra, aynı enkazın altından digerleri
sag çıktı. Ölene üzüldük, ama saglam çıkanlara sevindik.
Ölene üzülmemek, saglam çıkanlara sevinmemek
mümkün degildi."
Yukarıdaki tavır, bir polyannacılık sayılabilir. Ama sadece
ölene üzülüp saglam çıkanlara sevinmeselerdi, en azından
ayıp olurdu.
Tatsız olaylar karsısında, kafamızı kuma gömüp bir sey
yokmus gibi davranmak, basımıza ne gelirse gelsin mutlu
dolasmak, polyannacılık degil, "devekuslugu" olsa gerek.

Polyannacılık, yasama devam edebilmek için, gerektiginde sıkıntılarla bas edebilme sanatıdır.

SABAH SABAH AGAÇ OLMAK Gerçek Bir öykü:

Büyük kızım küçükken -sanırım anaokuluna gidiyordusabahları
yatagında bes dakika otururdu, ben de karsısına
otururdum. Küçük, spontan bir oyun oynardık. Ben, bir hayvan,
esya veya bitki rolüne girerdim, o kendisi olurdu ve karsılıklı bir
drama veya fabl diyebilecegimiz bir sey sergilerdik.
Bir sabah uyandı, oturup battaniyeye sarıldı ve "Hadi bana bir
agaç ol" dedi. O sabah, canım sıkkındı, keyfim yoktu; son
günlerde irili ufaklı bir çok olay moralimi bozmustu.
çime
baktım, oyun oynamak istemedigimi hissettim ve dürüstçe
bunu kızıma söylemeye karar verdim. "Canım benim" dedim
"bu sabah keyfim yok, canım sıkılıyor, agaç olmak
istemiyorum. " Bir an durdu ve parmagını uzatarak "Baba
tamam" dedi "o zaman üzgün bir agaç ol. " Tekrar içime baktım,
neseli bir agaç olmak istemiyordum, ama üzgün bir agaç
olabilirdim.
Ve üzgün agaç oldum. Birilerinin meyvelerimi tasladıgını,
insanların canımı sıktıgını anlattım. Anlattıkça, hafifledim,
ferahladım. Bes dakika bittiginde rahatlamıstım.
(ifade edilen sıkıntı, çogunlukla bizi rahatlatır.)
Kıssadan hisse: Yasamın her zerresi kutsaldır,
degerlendirilmelidir. Güzelliklerden güzellikler çıkar; ama
sıkıntılardan da güzellikler çıkarmak mümkündür.


Prof. Üstün DÖKMEN​
 
Moderatörün son düzenlenenleri:

Hataylı_72

Üye
Üye
Katılım
May 29, 2014
Mesajlar
151
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
hocam iyi güzel de..
şu Polyanna'ya mesela günümüzdeki, televizyondaki akşam haberlerini bi izlettirseydik bakalım durumu ne olacaktı..(yanına mendil mi yoksa kafayı sıyırmasın diye yatıştırıcı mı bırakırdık,bu devirde kim bilir?)
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Selam salihpamuk yanına mendil alırdı ama sadece burnunu silmek için :) yatıştırıcı da almazdı; Alsaydı adı Polyanna olmazdı sanırım. salihpamuk bu yazıda anlatılmak istenen şey çevremizde olan biten olaylara kayıtsız kalmamız değil.
Polyannacılık, kayba uğradıgımızda, elimizde kalanları
fark etme ve sevinme becerisidir. Polyannacılık bir
psikolojik savunma mekanizmasıdır, aşırı olmadan yerinde
kullanıldığı sürece, kişiyi kaygıdan, sıkıntıdan korur
diyor Sayın Üstün DÖKMEN..


Ben dahil olmak üzere birçok kişide senin söylediğin gibi haberleri izlerken sinir küpü oluyordur, fikrimi sorarsan olmalıda.. Geçenlerde bu söylediklerinle ilgili bir yazı okumuştum biraz araştırdıktan sonra buldum ve bu konuyla alakalı olan bölümünü okuyalım :)

Olumlu şeyler düşünmeye başlayalım. Olumluları düşünürken, olumsuzları da beynimizden çıkarıp atalım.

Şu cezaevlerinde yatanları unutalım. Beynimiz onlarla meşgul olmasın.

Kadınlara, kızlara uygulanan şiddeti düşünmeyelim. Onlarla moralimizi bozmayalım.

Çocuk ölümleri aklımıza gelmesin.

Amansız hastalıklara yakalananlar, organ bekleyenler bizi ilgilendirmesin.

Yoksulluk, işsizlik, enflasyon bizim sorunumuz değil.

Trafik, kazalar, ihmaller, sorumsuzluğun yol açtığı dertler, sıkıntılar ötede dursun.

Deprem, Allahın hikmeti. Yapacak bir şey yok. Allah, ona maruz kalanlara yardım etsin.

Cari açıktan bize ne? Biz ekonomist miyiz? Bu açığı biz mi gidereceğiz?

Komşularla ilişkilerimiz bozuluyormuş. Bugün bozulur, yarın düzelir. Dert etmeye değer mi?

Hava ve çevre kirliliği, derelerin kuruması, ormanların yok olması, üzerinde durulacak şeyler değil.

İnsan hakları bitti de sıra hayvan haklarına mı geldi? O da ne?

Dağ köylerindeki çocuklar okula gidemiyormuş. Yeterli okul, öğretmen yokmuş. Hatta yol bile. Küçücük çocuklar bu soğukta titreye titreye kilometrelerce yürüyormuş. Tamam da ne yapabiliriz ki? Zorluk çekmeden olmuyor işte. Biz de ne sıkıntılar çektik!

Rüşvet, torpil, kayırma vs… Geç bunları. Her devirde var.

Milletvekillerine tatlı zam, bize nasihat mi? Sen de milletvekili ol kardeşim!

Görüyorsunuz, kafamızdan söküp atacağımız ne kadar olumsuz düşünce var. Bu listeyi daha da uzatabilirsiniz. Uzattıkça rahatlarsınız. Sonunda pırıl pırıl bir zihinle kalırsınız ve mutlu olursunuz.

Ama yine de küçük bir sorun var: Bu saydıklarımızın ve benzerlerinin olmadığı bir yer var mı? Varsa neresi? Orasını da bize öğütte bulunan o değerli insanlar bir zahmet gösteriverseler de gitsek. Öyle bir yer yok. Sorunlar bizim içimizde. Mutlu olmak istiyorsan, yer aramayı bırak, beynini boşalt diyorlarsa, yine küçük bir itirazım olacak. Boşaltmasına boşaltayım da, bomboş bir beyinle yaşamak daha mı iyi olacak? O zaman bana yine insan mı diyecekler?

Erden Balıbek

Bir şık ta ben yazayım ..

Engellilere verilen trajikomik maaşları dert etme. Az yesin içsinler, ilaçlarınıda azaltsınlar mesela günde 3 tane değilde 1 tane. Boşver onları, onlar nasılsa İnsanüstü bir çabayla yaşamlarını sürdürmeye alışkınlar..

Selamlar..
 
Son düzenleme:

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
mutluluk.jpg
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
10959824_706284216159409_3710533888254515523_n.jpg


Küçük şeylerle mutlu olmayı öğrettiler bize.
Ne her gördüğümüzü isterdik, ne de her istediğimiz olurdu.
Ama bunalımlara girip çıkmazdık.
Ertesi gün unuturduk.
Bir giydiğini bir daha giymemek, önüne konan yemeği beğenmemek ne haddimize.
Bunları sorgulayacak kadar zengin değildik.
Hani bir kıyafetin miras gibi büyükten küçük kardeşe kaldığı günlerden bahsediyorum.
Sökülenin atılmayıp dikildiği,
yıprananların yamalarla saklandığı günler.
İşte bu yüzden her anne iyi bir terzi ve her baba yenilerini alamadığı için içi biraz buruk olurdu.
Ama modayı yinede takip ederdik biz.
Mesela; ipten kemerlerimiz, çoraplardan eldivenlerimiz vardı.
İşte bu yüzden ekmek ve emek bizim için nimettendir.
Kaybetmemek için sıkı sarılırız ekmeğimize de,
sevdiklerimize de..
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
11903897_1021442661212678_8058654483443828609_n.png



"İnsanların %81'i sevdiklerinin mutlu olması ile mutlu oluyor ve kendilerinin mutlu olmalarını çok önemsemiyorlar. İşte bu insanları sevin..."
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
10628273_971599782927625_2546763226744480380_n.jpg
 
Son düzenleme:
Tekerlekli Sandalye
Üst