Zaman Yaşanmışlıkların Tanıklığını Yapar !

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
İnsanlara eşit olarak verilen tek şey ZAMAN dır. Dünya kendi etrafındaki dönüşünü bir gün dediğimiz 24 saatte tamamladığında bu süre tüm insanlar için eşit olan tek şanstır. Aynı şekilde haftalarında, aylarında, yılların da eşit dağılması gibi. Her insan 24 saati bir şekilde doldurur. Ama önemli olan geçen bir günün ardından aslında yaşadığımızı sandığımız hani o 24 saatlik dilimi gerçekten tüm benliğimizle yaşayıp yaşamadığımızdır.

Her gece uyuyup doğan güneşle birlikte yeni bir sabaha uyandığımızda ömrümüzden bir sayfa daha eksiliyor. Önemli olan o sayfanın boş değil de dolu olması.

Bana göre her geçen gün yaşanan gün değildir. Bir günün gerçekten yaşandığını bilmem için bazı şartların gerçekleştiğini yaşamam lazım ki o gün benim için gerçekten yaşamımdan eksildiğine değsin.

Eğer bir gün içinde en az bir insanın gülüşüne ortak olabildiysem o gün benim için gerçekten yaşanmıştır.

En az bir insana yardım elini uzatabildiysem

En az bir çocuğu sevindirebildiysem, gülümsetebildiysem

En az bir kere kahkaha atabildiysem

En az bir kere Ceylanım, Ceylancım diyebilenim olduysa

En az bir kere ablacım diyen ya da annem diyen dünyanın en güzel sesini duyabildiysem

En az bir şarkı dinleyebildiysem, bir şiir okuyabildiysem ya da güzel bir söz okuyabildiysem

En bir kere sevdiğim yemeği ya da meyveyi ya da tatlıyı yiyebildiysem

En az bir kere bam telime dokunan olduysa ya da ben bir dostumun bam teline dokunabildiysem

En az bir arkadaşımı güldürebildiysem

En az bir kere engellilere yapılan haksız uygulamalara karşı isyan edebildiysem, hakkımı aradıysam seslice

En az bir makale ya da öykü okuduysam ya da yazdıysam

En az bir yeni bilgi öğrenebildiysem hayata dair , işte ben o günü gerçekten yaşanmış sayarım ve yaşamaya değer kattığım için rahatça uyuyabilirim.


Hepinize yaşadığınız güne anlam katacak ve o günü sadece siz yaşadığınız için değerli kılacak güzelliklerle dolu nice 24 saatler diliyorum.
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
ANIN DEĞERİNİ BİL !

Bankada bir hesap sahibi olduğunu düşün, hesabına her sabah 86.400 LİRA para yatırılıyor, fakat bu paranın hepsini akşama kadar harcamak zorundasın, ertesi güne transfer edilemez. Paranı kullansan da kullanmasan da hesap her akşam sıfırlanıyor. Ne yaparsın? Tabii ki hepsini harcamaya çalışırsın; Hepimiz, Zaman adlı bu bankanın müşterileriyiz;

Her sabah 86.400 saniyeye sahip oluyoruz; yarına transfer edilemez, Her sabah hesabımız dolar, her akşam boşalır. Geri dönüş yok, saniyelerini şu anı yaşayarak harca, en iyisi bunlarla yatırım yap.

Mutluluk, sağlık ve başarı için. Zaman kaçıyor. Her gün için en iyisini yap.

Bir senenin değerini anlamak için sınıfta kalmış bir öğrenciye sor.

Bir ayın değerini anlamak için, 8 aylık bir bebek doğuran anneye sor.

Bir haftanın değerini anlamak için, haftalık dergi çıkaran bir çilekeşe,

Bir saatin değerini anlamak için, kavuşmayı bekleyen sevgililere sor.

Bir dakikanın değerini anlamak için, trenin kaçıran yolcuya sor.

Bir saniyenin değerini anlamak için, bir kazayı önleyemeyen sürücüye sor.

Bir saniyenin yüzde birinin değerini anlamak için olimpiyatlarda gümüş madalya kazanan koşucuya sor.

Her anını değerlendir, her dakikanı çok özel biriyle paylaş. Zamanına ortak edebileceğin kadar özel biriyle.

Unutma! Zaman hiç kimse için durmaz. Geçmiş zaman tarihtir. Gelecek zaman sırlar, meçhullerle dolu.

Sadece şu an sana verilen gerçek bir armağandır.

dr0z0.jpg
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
DOĞRU ZAMAN

Amerikalı zengin bir işadamı, iş seyahati sırasında küçük bir Meksika koyu kasabasına uğrar. Limanda gezerken, ağzına kadar balık dolu küçük bir teknenin içinde oturan bir balıkçı dikkatini çeker. Merakla yanına yaklaşır ve sorar,

"Merhaba, bu balıkları yakalamak ne kadar zamanını aldı ?"

Balıkçı, tümünü bir-iki saatte yakaladığını söyler. Yabancı adam bu kez, niçin daha uzun süre kalıp daha fazla balık yakalamadığını sorar. Balıkçı, ailesinin geçimi için bu kadarının yettiğini söyler.

Amerikalı işadamı merakla balıkçıya kalan zamanını nasıl geçirdiğini sorar. Balıkçı anlatır,

"Geç vakit yatarım, sabah birazcık balık yakalarım. Sonra çocuklarımla oynarım, öğleyin de karım Maria ile biraz siesta yaparım. Akşamları, amigolarla beraber gitar çalıp beraber eğleniriz. Dolu ve meşgul bir yaşantım var efendim"

Amerikalı gerinerek, "Benim Harvard'dan mastırım var ve sana yardım edebilirim. Balık tutmak için daha çok zaman ayırmalı ve daha büyük bir tekne ile çalışmalısın. Bu tekneden elde edeceğin gelirle daha büyük tekneler alırsın. Kısa surede bir balıkçı filosuna sahip olursun. Böylelikle, yakaladığın balıkları aracılara değil doğrudan doğruya işleme tesislerine satarsın. Hatta kendi balık fabrikanı bile kurabilirsin. Balıkçılık sektöründe bir numara olursun"

Ve Amerikalı devam eder, "Tabii bunları yapman için öncelikle bu küçük balıkçı kasabasını terk edip Mexico City'ye, daha sonra Los Angeles'e ve en sonunda holdingini genişletebileceğin New York'a yerleşirsin"

Balıkçı düşünceli vaziyette sorar, "Peki bayım, bu anlattıklarınız ne kadar zaman alır?"

Amerikalı cevaplar, "15-20 yıl kadar"

"Peki, bundan sonra efendim?" diye sorar balıkçı...

Amerikalı güler, "Simdi anlatacağım en iyi tarafı! Zamanı geldiğinde, şirketini halka açarsın ve şirketinin hisselerini iyi paraya satarsın! Kısa zamanda zengin olup milyonlar kazanırsın!"

"Milyonlar?" der.

Meksikalı, "Eee... sonra bayım?"

Amerikalı, "Ondan sonra emekli olursun. Geç vakitlerde yatabileceğin küçük bir balıkçı kasabasına yerleşirsin, istersen zevk için biraz balık tutarsın, çocuklarınla oynayacak, karınla öğle uykusu için zamanın olur, akşamları da arkadaşlarınla gitar çalar eğlenirsin. Nasıl, mükemmel değil mi?"

-Çok güzel de ben şu an başka ne yapıyorum ki!

Gerçeği bir bakıma da bir başka türde süslemek hayal ettirmektir.


76221_162303347241755_29329081_n.jpg
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
ASLA ÇOK GEÇ DEMEYİN !


Çok geç diye bir zaman yoktur!..

Okulun ilk günü, ilk derste profesörümüz, önce kendini tanıttı, sonra; “Bu yıl, yepyeni bir öğrencimiz var. Çok ilginç biri bakalım bulabilecek misiniz” dedi..

Ayağa kalkıp etrafa bakmaya başlamıştım ki, yumuşak bir el omzuma dokundu..

Döndüm..

Yüzü iyice kırışmış bir yaşlı hanımefendi, bana gülümseyerek bakıyordu..

“Ben Rose” dedi..

“Benim adım Rose, yakışıklı.. 87 yaşındayım. Madem tanıştık seni kucaklayabilir miyim?.

“Güldüm.. “Tabii” dedim..

“Hadi sarıl bana..”

Öyle sımsıkı sarıldı ki” Bu kadar genç ve masum yaşta üniversiteye niye geldin” diye şaka yaptım..

Minik bir kahkaha ile yanıtladı: “Buraya zengin bir koca bulmaya geldim.

Evlenip birkaç çocuk doğuracağım. Sonra emekli olup dünya turuna çıkacağım..”

Dersten sonra kantine gidip, birer sütlü çikolata içtik. Hemen arkadaş olmuştuk. Ertesi gün ve ertesi üç ay, sınıftan hep birlikte çıktık ve hep kantinde lafladık.. Öyle akıllı ve öyle deneyimliydi ki, onu dinlemekle, derslerden daha çok şey öğrendiğimi hissediyordum. Sömestre boyunca Rose kampusun gülü oldu. Nereye gitse etrafı çevriliyor, çok çabuk arkadaş ediniyordu. iyi giyinmeyi seviyor, diğer öğrencilerin ilgisini çekmeye bayılıyordu. Rose hayatını yaşıyordu..

Hepimizden daha canlı, daha dolu yaşıyordu.. Sömestre sonunda, Futbol balosuna davet ettik, Rose'u.. Konuşma yapması için.. Orada bize verdiği dersi unutmama imkan yok.. Konuşmasını önceden hazırlamış ve bir yığın karta kocaman kocaman yazmıştı. Elinde bu deste ile kürsüye yürürken, kartları elinden düşürdü. Konuşma darmadağın olmuştu. Şaşkın, biraz da utanmış mikrofona doğru eğildi..

“Ne kadar beceriksizim, değil mi?.. Özür dilerim. Şimdi bu kartları toplasam bile onları yeniden sıraya koymam mümkün değil.. Onun için en iyisi ben size aklımda kalanları söyleyeyim, olur mu?..” Biz kahkahalarla gülerken, o bardaktan bir yudum su aldı ve konuşmasına başladı:

“Yaşlandığımız için, evlenmekten, oynamaktan, yaşamaktan vazgeçmeyiz.. Evlenmek, oynamak ve yaşamaktan vazgeçtiğimiz için yaşlanırız. Genç kalmanın mutlu olmanın ve başarıya ulaşmanın sadece dört sırrı vardır.. Her gün gülmek ve yaşama katacak mizah bulmak.. Bir rüyanız olmalı mutlak.. Rüyalarınızı kaybettiniz mi, ölürsünüz.

Etrafımızda dolaşan pek çok kişi aslında ölü ve bundan kendilerinin bile haberi yok.. Yaşlanmakla, büyümek arasında çok büyük bir fark vardır.. Eğer 19 yaşındaysanız ve bir yıl hiçbir şey yapmadan, hiçbir şey üretmeden bir yıl sırtüstü yatarsanız, sadece bir yaş yaşlanır, 20 olursunuz.. Ben 87 yaşındayım ve ben de bir yıl hiçbir şey yapmadan, hiçbir şey üretmeden sırtüstü yatarsam, 88 yaşımda olurum. Herkes bir yılda bir yaş yaşlanır.

Bunun için özel bir yetenek ya da bilgiye ihtiyaç yoktur. Oysa bir yaş daha büyümek için, mutlak bir şeyler yapmak, üretmek, kendini geliştirecek fırsatları bulmak ve kullanmak gerekir. Asla pişman olmayın.. Biz yaşlılar, genelde yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan pişman oluruz çünkü..

Ölümden korkan insanlar, pişman olanlardır.. Pişman olmaktan korktukları için hiçbir şey yapmayanlardır..”

Ders yılı sonunda Rose, yıllarca önce başlayıp, yaşam mücadelesi içinde ara vermek zorunda kaldığı üniversiteyi derece ile bitirdi.

Mezuniyet töreninden bir hafta sonra, uykusunda, huzur içinde öldü.

Cenaze törenine 2 binden fazla üniversite öğrencisi katıldı.

“Yapabileceğimiz her şeyi yapmak için asla geç olmayacağını” hepimize hem de nasıl öğreten bu muhteşem kadının anısına layık bir törendi bu..

Rose'un öğretisi aslında dünyanın bütün üniversitelerinde zorunlu ders olmalıydı:

“Çok geç diye bir zaman yoktur!..”



253140_544998498847286_201943726_n.jpg
 
Tekerlekli Sandalye
Üst